30 Haziran 2012 Cumartesi

El Dokumacılığı


Ülkemizde geleneksel el sanatlarının içinde hem turistik bakımdan, hem de günlük kullanıma göre, yeniden gün yüzüne çıkartılarak yaşatılan ve en yaygın olanı dokumacılıktır.
İki veya daha çok iplik grubunun, çeşitli düzenlerde birbiri arasından (üstünden, altından) geçerek birbiriyle kenetlenmesi işlemine ve kenetlenme sonucu oluşan ürünlere “dokuma” denir.
Dokumada en az iki iplik ünitesinin kenetlenmesi söz konusudur. Bu ipliklerden dokuma boyunca giden dikey ipliklere “çözgü” veya “arış”, çözgülerin arasından geçen ve dokumanın enini oluşturan ipliklere de “atkı” veya “argaç” denir.

EL DOKUMACILIĞININ TARİHÇESİ
Eski çağlarda sap ve benzeri bitkilerden ip elde etme usulü icat edildi. Bu buluş ile uzun ipler, elbise, sepet ve çeşitli ev eşyaları yapıldı. Aynı çağda yine keten ve kenevir gibi lifli bitkilerden yararlanma yolu bulundu.
Hayvanların evcilleştirilmesi sonucu, yünlü dokumaların yapılmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu dokumalar, bugünkü anlamda gerçek dokumalardı. Çünkü kullanılan ipler, kırkılan yünleri eğirmek suretiyle elde edilen gerçek iplerdi.

BÜKÜM ALETLERİ
İğ: İnsan elinden sonra kullanılan ilk büküm aleti iğdir. İpliğin sarıldığı ucu çengelli gövde ile, ağırlık veren gövdeye geçirilmiş yuvarlak bir tahta olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Öreke: Bir iğ olup, tablası üsttedir.

Kirman: İğdeki yuvarlak tahta yerine, çapraz olarak birbirine geçmiş iki tahtadan ve bir çengelli eksenden oluşur.

Çıkrık: Üzerinde iği bulunan ve iğin dönmesi el ve ayakla sağlanan bir iplik bükme aracıdır. Son yıllarda büküm, büküm makineleri ile yapılmaktadır.

Eski çağlarda başlayan dokumacılık sanatının Orta Asya’ da Türklerin kurdukları medeniyetle gelişerek, kıtalara yayıldığı anlaşılmaktadır. İnsanların ilk ve kaba dokuma ile vücudunu sardığını ve deri giymekten kurtulduğunu düşünebiliriz. Evlerini, sonraları da sarayları döşemek için ise asırlar geçmiştir.

M.Ö. 2000-2400 yılları arasındaki Mısır’da, özellikle keten kumaşların dokunması büyük gelişmeler göstermiştir. Bu dokumalardaki ipliklerin inceliği, bugün makine ile dokunan ipek kumaşlar ayarındadır. Daha sonraki Mısır dokumacılığında da desen yapısının geliştiği görülmüştür.
Geçmişlerinin Orta Asya’ya dayandığı bugün artık kesinleşmiş olan Sümerlerde de, dokumacılığın Mısır’da olduğu gibi kadınlar tarafından yapılan bir sanat kolu olduğu anlaşılmaktadır.
Ön ve Orta Asya’ da yapılmış olan kazılarda, diğer bilinen uygarlıklarını ortaya koyan insanlardan önce orada yaşayan Türklerin bir çok dokuma örnekleri olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalarda ipek kumaş dokumalar ve yağlı kumaşların dokunduğunu göstermektedir. Göktürkler, Hazarlar ve Uygurlar gibi Türk boyları bozkırdaki çadır yaşamının bir gereği olan dokumacılık geleneğini sürdürmüşlerdir.

Selçuklular kendilerinden öncede Anadolu’da var olan dokumacılık sanatını daha da geliştirmişlerdir. Denizli’de simli dokumalar o dönemlerde çok ünlenmişti.

Osmanlı Devletinin kurulmasından sonra, genişlemesine ve güçlenmesine uygun olarak, çok canlı motiflerle, çok değişik renklerin kullanılması ile Bursa ve İstanbul, dokumacılıkta dünyada ün yapmıştır. Osmanlı dönemi saray el dokumaları işlemlerinde ipek iplik kullanılmıştır. Osmanlı döneminde çeşitlenerek gelişen Türk el  dokumaları, sarayın etkisinde kalarak, desen ve motif üretimi açısından batının da etkisinde kalmış batıdan gelen model ve motifler dokuma sanatının içine girmiştir. Osmanlılar dokumanın kalitesini korumak için sıkı kontrol önlemleri almışlardır. Osmanlılar döneminde dokunmuş olan dokumaların bazılarını şöyle sıralayabiliriz; Bursa, Bilecik, Üsküdar çatmaları, Halep ve Adana astarları, İstanbul’ un çuha, kadife, peştamal, kaftan, ihramları, hilali, seraser, canfes, hare, zerbeft, Şam bağdadisi, kemha, Şam toplusu, elvani, gürgün, atlas, aba, diba, serenk, sof vb.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder