Ülkemizde geleneksel el sanatlarının içinde hem turistik bakımdan,
hem de günlük kullanıma göre, yeniden gün yüzüne çıkartılarak yaşatılan
ve en yaygın olanı dokumacılıktır.
İki veya daha çok iplik grubunun, çeşitli düzenlerde birbiri
arasından (üstünden, altından) geçerek birbiriyle kenetlenmesi işlemine
ve kenetlenme sonucu oluşan ürünlere “dokuma” denir.
Dokumada en az iki iplik ünitesinin kenetlenmesi söz konusudur. Bu
ipliklerden dokuma boyunca giden dikey ipliklere “çözgü” veya “arış”,
çözgülerin arasından geçen ve dokumanın enini oluşturan ipliklere de
“atkı” veya “argaç” denir.
EL DOKUMACILIĞININ TARİHÇESİ
Eski çağlarda sap ve benzeri bitkilerden ip elde etme usulü icat
edildi. Bu buluş ile uzun ipler, elbise, sepet ve çeşitli ev eşyaları
yapıldı. Aynı çağda yine keten ve kenevir gibi lifli bitkilerden
yararlanma yolu bulundu.
Hayvanların evcilleştirilmesi sonucu, yünlü dokumaların yapılmaya
başladığı anlaşılmaktadır. Bu dokumalar, bugünkü anlamda gerçek
dokumalardı. Çünkü kullanılan ipler, kırkılan yünleri eğirmek suretiyle
elde edilen gerçek iplerdi.
BÜKÜM ALETLERİ
İğ: İnsan elinden sonra kullanılan ilk büküm aleti iğdir. İpliğin
sarıldığı ucu çengelli gövde ile, ağırlık veren gövdeye geçirilmiş
yuvarlak bir tahta olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Öreke: Bir iğ olup, tablası üsttedir.
Öreke: Bir iğ olup, tablası üsttedir.
Kirman: İğdeki yuvarlak tahta yerine, çapraz olarak birbirine geçmiş iki tahtadan ve bir çengelli eksenden oluşur.
Çıkrık: Üzerinde iği bulunan ve iğin dönmesi el ve ayakla sağlanan bir iplik bükme aracıdır. Son yıllarda büküm, büküm makineleri ile yapılmaktadır.
Eski çağlarda başlayan dokumacılık sanatının Orta Asya’ da Türklerin
kurdukları medeniyetle gelişerek, kıtalara yayıldığı anlaşılmaktadır.
İnsanların ilk ve kaba dokuma ile vücudunu sardığını ve deri giymekten
kurtulduğunu düşünebiliriz. Evlerini, sonraları da sarayları döşemek
için ise asırlar geçmiştir.
M.Ö. 2000-2400 yılları arasındaki Mısır’da, özellikle keten
kumaşların dokunması büyük gelişmeler göstermiştir. Bu dokumalardaki
ipliklerin inceliği, bugün makine ile dokunan ipek kumaşlar ayarındadır.
Daha sonraki Mısır dokumacılığında da desen yapısının geliştiği
görülmüştür.
Geçmişlerinin Orta Asya’ya dayandığı bugün artık kesinleşmiş olan
Sümerlerde de, dokumacılığın Mısır’da olduğu gibi kadınlar tarafından
yapılan bir sanat kolu olduğu anlaşılmaktadır.
Ön ve Orta Asya’ da yapılmış olan kazılarda, diğer bilinen
uygarlıklarını ortaya koyan insanlardan önce orada yaşayan Türklerin bir
çok dokuma örnekleri olduğu görülmektedir. Yapılan araştırmalarda ipek
kumaş dokumalar ve yağlı kumaşların dokunduğunu göstermektedir.
Göktürkler, Hazarlar ve Uygurlar gibi Türk boyları bozkırdaki çadır
yaşamının bir gereği olan dokumacılık geleneğini sürdürmüşlerdir.
Selçuklular kendilerinden öncede Anadolu’da var olan dokumacılık
sanatını daha da geliştirmişlerdir. Denizli’de simli dokumalar o
dönemlerde çok ünlenmişti.
Osmanlı Devletinin kurulmasından sonra, genişlemesine ve güçlenmesine
uygun olarak, çok canlı motiflerle, çok değişik renklerin kullanılması
ile Bursa ve İstanbul, dokumacılıkta dünyada ün yapmıştır. Osmanlı
dönemi saray el dokumaları işlemlerinde ipek iplik kullanılmıştır.
Osmanlı döneminde çeşitlenerek gelişen Türk el dokumaları, sarayın
etkisinde kalarak, desen ve motif üretimi açısından batının da etkisinde
kalmış batıdan gelen model ve motifler dokuma sanatının içine
girmiştir. Osmanlılar dokumanın kalitesini korumak için sıkı kontrol
önlemleri almışlardır. Osmanlılar döneminde dokunmuş olan dokumaların
bazılarını şöyle sıralayabiliriz; Bursa, Bilecik, Üsküdar çatmaları,
Halep ve Adana astarları, İstanbul’ un çuha, kadife, peştamal, kaftan,
ihramları, hilali, seraser, canfes, hare, zerbeft, Şam bağdadisi, kemha,
Şam toplusu, elvani, gürgün, atlas, aba, diba, serenk, sof vb.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder